top of page

Bilişim Sistemlerinin, Banka veya Kredi Kurumlarının Araç Olarak Kullanılması Suretiyle Dolandırıcılık Suçunun İşlenmesi

  • Dal Hukuk
  • 19 Haz
  • 8 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 15 Tem

Özet :


Bu yazımızda; Dal Hukuk & Danışmanlık Bürosu olarak bu çalışmamızda dolandırıcılık suçu hakkında ayrıntılı bilgilere yer vermeye çalışırken son dönemde ülkemizde hızla artan Türk Ceza Kanunu m.158/1-f’de düzenlenen dolandırıcılık suçunun bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi suçu, doktrin ve Yargıtay kararları ışığında detaylı şekilde değerlendirilmiştir.


Dolandırıcılık Suçu :


Dolandırıcılık suçu; Türk Ceza Kanunu’nun m.157’de dolandırıcılık suçunun tanımı ve basit hali ve "Nitelikli dolandırıcılık" başlıklı m.158’de de nitelikli halleri düzenlenmiştir. TCK m.159’da ise; dolandırıcılığın bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, suçun takibinin şikayete bağlı olacağı belirtilerek, cezanın 6 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası olacağı belirtilmiştir. TCK m.157’de, dolandırıcılık suçunu işleyen failin ceza sorumluluğu 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası olarak öngörülmüştür. Nitelikli dolandırıcılık halleri TCK m.158/1’de 12 bent halinde sıralanmış olup, cezası 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası olarak gösterilmişken, bunlardan (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı 4 yıl ve adli para cezasının miktarının da suçtan elde edilen menfaatin 2 katından fazla olamayacağı belirtilmiştir.


Dolandırıcılık suçunun faili ve mağduru bakımından herhangi bir sınırlama öngörülmediğinden, herkes bu suçun faili veya mağduru olabilir. Suçun Kanunda düzenlendiği yer gözönüne alındığında; suçla korunan hukuki menfaat kişinin sahip olduğu mülkiyet hakkı olup, malvarlığına ilişkin herhangi bir değer dolandırıcılık suçun konusunu oluşturabilir.


Dolandırıcılık suçunda fail; hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, iradesini esaslı şekilde hataya düşürüp, yapmayacağı bir şeyi yaptırmak, vermeyeceği bir şeyi verdirerek, onun ve/veya başkasının zararına olarak, kendisine ve/veya başkasına yarar sağlama amacını taşımaktadır. Bu doğrultuda; aldatma temeline dayanan dolandırıcılık suçu bir zarar suçu olup, hileli hareketlerle mağduru aldatmak hareket unsurunu, bu aldatma neticesinde elde edilen yarar ise netice unsurunu oluşturmaktadır. Bununla birlikte; failin yarar elde etmesinin ve mağdurun zararının, failin hileli hareketlerinden kaynaklanması gerekmekte olup, meydana gelen zararın hileli davranıştan kaynaklanmaması halinde dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır. Bu nedenle, önceden doğmuş bir borcun ödenmesine ilişkin hileli hareketlerin dolandırıcılık suçunu oluşturmayacağı kabul edilmektedir.


Dolandırıcılık suçu bakımından en önemli kavram "hileli davranış" olup, suçun icra hareketlerine başlanılabilmesi için failin hareketinin hileli davranış olarak nitelendirilebilmesi gerekmektedir. Hileli davranış ise, basit yalanı aşan ve mağduru aldatabilecek düzeyde nitelikli yalan olarak kabul edilmektedir. Genel kastla işlenebilen dolandırıcılık suçunda; failin kastı hileli hareketi, bu hareket nedeniyle mağdurun aldatılmasını ve netice olarak mağdurun veya başkasının zararına olarak yarar sağlanmasını kapsamalıdır.


Dolandırıcılık Suçunun Bilişim Sistemlerinin, Banka veya Kredi Kurumlarının Araç Olarak Kullanılması Suretiyle İşlenmesi :


Dolandırıcılık suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerini düzenleyen; "Nitelikli Dolandırıcılık" başlıklı TCK m.158/1-f uyarınca, dolandırıcılık suçunun "bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle" işlenmesi halinde üç yıldan on yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunacağı düzenlenmiş olup, TCK m.158/1’in son cümlesi gereğince, bu kapsama giren hallerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamayacaktır.


Madde gerekçesinde; TCK m.158/1-f bendi, "Bilişim sistemlerinin ya da birer güven kurumu olan banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun işlenmesi açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Banka ve kredi kurumları açısından dikkat edilmesi gereken husus, bu kurumları temsilen, bu kurumlar adına hareket eden kişilerin başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleridir." olarak gerekçelendirilmiştir. Bu doğrultuda; kişileri aldatmanın daha kolay olması nedeniyle, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılığın bir nitelikli hal olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır.


TCK m.158/1-f’nin oluşması için; mağduru aldatmaya yönelik hileli hareketler sergilenirken ve bu şekilde yarar elde edilirken bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması gerekmektedir. Belirtmeliyiz ki; dolandırıcılık fiili neticesinde bilişim sistemlerinin veya banka veya kredi kurumlarının herhangi bir zarar görmeleri gerekmemekte olup, bu kurumların mağdurun veya başka bir kişinin zararına olarak, failin veya bir başkasının lehine yarar elde edilmesinde araç olarak kullanılması yeterlidir.


Dolandırıcılık Suçunun Bilişim Sistemlerinin Araç Olarak Kullanılması Suretiyle İşlenmesi :


Bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu; teknolojinin gelişmesi ve internetin yaygınlaşması ile daha sık karşılaşılan bir dolandırıcılık yöntemi olup, bu suçun işlenmesinde günlük hayatın bir parçası olan sosyal medyanın ve internet sitelerinin araç olarak kullanılmasının önemi dikkate alınarak, bu hususların ayrıca ve detaylı olarak incelenmesi gerekmektedir.


1-Sosyal Medya :

Günümüz teknolojisi ve sosyal hayatın getirdiği yenilikler doğrultusunda, sosyal medya mecraı elbette elverişli ve kullanışlı bir vasıta olarak karşımıza çıkmaktadır. Genellikle sosyal medya platformları üzerinden gerçekleştirilen dolandırıcılık suçlarında fail; sahte hesaplar oluşturarak kimliğini gizlemekte veya bir başkasının hesabına girip onu çalarak/kullanarak, gerçekte var olan hesap üzerinden işlemler gerçekleştirerek mağdurun iradesini yanılgıya düşürmektedir. Bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenen dolandırıcılık suçunda fail; kendisini gizlemekte ve mağdur ile yüz yüze gelmeden iletişim kurarak, bilerek ve isteyerek hileli davranışlarla mağdurun iradesini aldatarak haksız bir yarar sağlamaktadır.


Failin, mağdura ait sosyal medya hesabı üzerinden gerçekleştirilen hileli hareketlerin nereden, nasıl, ne zaman, ne şekilde ve kim tarafından gerçekleştirdiğini araştırması gerekmekte olup, IP ve Port adresleri üzerinden failin adresinin tespit edilmesi gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 08.02.2021 tarihli 2017/30658 E. ve 2021/928 K. sayılı kararında, IP bilgisinin araştırılmaması eksik inceleme olarak kabul edilmiştir.


2-Sahte internet sitesi oluşturularak veya sahte ilan vererek gerçekleştirilen dolandırıcılık suçu :


Dolandırıcılık suçunun nitelikli hali olan TCK m.158/1-f karşımıza farklı şekillerde çıkabilir. Bunlardan birisi de sahte internet sitesi oluşturularak veya sahte ilan verilerek gerçekleştirilebilir. Failin, sahte internet sitesi açarak veya sahte ilan vererek, esasen satmayacağı veya kiralamayacağı bir ürünü ilana koyması, fakat ürünü göndermemesi TCK m.158/1-f kapsamında ele alınmalıdır. Dolandırıcılık suçunun manevi unsurunun oluşmasında temel şart; failin, mağduru dolandırma kastına baştan sahip olmasıdır. Dolandırıcılık kastı sonradan, yani fiilden sonra veya suça konu fiilin icra hareketlerine teşebbüs ederken oluşmaz, fakat teşebbüs sırasında devam eden hareketler esaslı olup da failde o an dolandırma kastı oluşmuşsa, burada dolandırıcılık suçunun manevi unsurunun oluştuğu söylenebilir.


Dolandırıcılık Suçunun Banka veya Kredi Kurumlarının Araç Olarak Kullanılması Suretiyle İşlenmesi :


Banka veya kredi kurumlarının kişilerde sağladığı güven sebebiyle, bu kurumların araç olarak kullanılması halinde kişilerin aldatılması daha kolay hale geldiği için, bu durum dolandırıcılık suçunun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.11.2022 tarihli, 2022/204 E. ve 2022/749 K. sayılı kararında; "Görüldüğü üzere gerek 765 gerekse 5237 sayılı TCK bakımından kanun koyucu banka veya kredi kurumlarına duyulan güven nedeniyle, bunlar aracı kılınarak gerçekleştirilen eylemlerde, hilenin daha kolay gerçekleşmesi bankaya duyulan güvenden mağdur ya da mağdurların araştırma eğiliminin azalması ya da tümü ile ortadan kalkması nedeniyle, eylemlerin aldatıcı niteliklerini göz önüne alarak nitelikli dolandırıcılık olarak düzenlemiş ve daha ağır bir yaptırıma tabi tutmuştur." ifadeleriyle açıklanmıştır.


Belirtmeliyiz ki; bu nitelikli halin oluşması için banka veya kredi kurumlarının zarara uğraması gerekmemekle ve bu kurumların araç olarak kullanılması yeterli olmakla birlikte, doktrinde ve Yargıtay uygulamasında kabul edildiği üzere, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığının kabul edilebilmesi için, bu kurumların olağan faaliyetlerinden hileli hareketlerle üçüncü kişilerin zararına olarak yararlanılması veya bu kurumların olağan faaliyetleri neticesinde üretilen maddi varlıklarının araç olarak kullanılması suretiyle hileli hareketlerle üçüncü kişilerin zararına olarak fayda sağlanması gerekmektedir. Bununla birlikte; bankaların yalnızca ödeme aracı olarak kullanılması halinde, yani dolandırıcılık suçu kapsamında hileli hareketlerle mağdurun aldatılması sırasında banka veya kredi kurumları araç olarak kullanılmadan, yalnızca hileli hareketlerden elde edilen yararın bankalar aracılığıyla aktarılması halinde, TCK m.158/1-f kapsamındaki nitelikli halin oluşmayacağı kabul edilmektedir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.11.2022 tarihli, 2022/204 E. ve 2022/749 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; “Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken banka veya diğer kredi kurumunun mutat faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerinden yararlanılması ya da banka ve kredi kurumlarının mutat faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılması gerekmektedir”. Banka veya kredi kurumlarının bankacılık faaliyetleri çerçevesinde ürettikleri maddi varlıklar ise, bu kurumlar tarafından üretilen, bu kurumlarda işlem yapılabilmesine imkan sağlayan ve bu kurumlarca geçerli kabul edilen araçlar olup, kararın devamında, “Banka ve diğer kredi kurumlarının maddi varlıkları ise; adı geçen kurumlara ait dekont, teminat mektubu, basılı evrak, kimlik belgesi, giriş kartı, banka cüzdanı, çek, kredi kartı gibi ilgili kurumda etkin işlevi bulunan maddi varlıklardır. Kullanılan maddi varlığın belge niteliğinde bulunması şart olmayıp belge niteliğinde olanların da özel belge niteliğinde olması ile resmî belge niteliğinde olması arasında bir fark bulunmamaktadır.” şeklindedir.


Bankaların maddi varlıklarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu işlenmesi bakımından, çek kullanılarak gerçekleştirilen dolandırıcılık fiillerine sıklıkla rastlanılmaktadır. Bir senedin çek niteliğini taşıyabilmesi için zorunlu unsurlar bulunmakta olup, bu unsurların tamamını taşıyan çekle dolandırıcılık suçunun işlenmesi halinde, TCK m.158/1-f kapsamında nitelikli dolandırıcılık suçunun işlendiği hususunda herhangi bir tartışma yoktur. Yargıtay kararlarında, unsurları eksik veya sahte çek ile işlenen dolandırıcılık suçunun TCK m.158/1-f kapsamında olduğu kabul edilmektedir. Yargıtay’ın kararlarında benimsediği görüşe göre; TCK m.158/1-f’nin düzenleniş amacının, banka veya kredi kurumlarının oluşturduğu güven sebebiyle dolandırıcılık suçunun daha kolay işlenmesi olduğu, bir diğer deyişle mağdurun daha kolay aldatılabilmesi nedeniyle banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılığın daha ağır cezalandırıldığı, unsurları eksik veya sahte çek suretiyle işlenen dolandırıcılık fiillerinde de mağdurun bankaya olan güveninin kullanıldığı, dolayısıyla bu durumda da banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığı, önemli olan hususun çekin iğfal kabiliyetini taşıması olduğu göz önüne alınarak, yasal unsurları eksik veya sahte çek ile işlenen dolandırıcılık suçlarında da TCK m.158/1-f’nin uygulanacağı kabul edilmektedir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.04.2022 tarihli, 2020/367 E. ve 2022/308 K. sayılı kararında; “Çekin hile unsuru olarak kullanılmasının daha ağır bir cezayı gerektirmesinin nedeni mağdura bakan yönüdür. Yasal unsurları eksik ya da tümden sahte oluşturulmuş bir çek kullanılarak işlenen dolandırıcılık suçlarında da bankanın bir maddi varlığı veya böyle bir maddi varlığın bulunduğu algısı hile olarak kullanılmakta, mağdur ‘çek’e güvendiği için daha kolay aldatılmaktadır. Kaldı ki çekin unsurlarının eksik olması bankanın maddi varlığı olduğu olgusunu da değiştirmemektedir. Bu nedenle iğfal kabiliyetini haiz olması şartıyla çekin tümden sahte olarak oluşturulmuş olması veya unsurlarının eksik olmasının suçun bu nitelikli hâlinin oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır.” ifadeleriyle bu görüş açıklanmıştır.


TCK m.158/1-f uyarınca banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılığın daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hal olarak düzenlenme sebebinin, bu şekilde mağdurun aldatılmasının ve dolayısıyla dolandırıcılık suçunun işlenmesinin daha kolay hale gelmesi olduğu, bu nitelikli hal kapsamında esas olanın mağdurun bankaya duyduğu güven sebebiyle kolaylıkla aldatılabilmesi olduğu, bankanın bir maddi varlığı olan çek suretiyle işlenen dolandırıcılık suçunun da bu nedenle TCK m.158/1-f kapsamında kaldığı, her ne kadar unsurları eksik veya sahte olsa da çekin mağdur üzerindeki etkisinin unsurları tam olan bir çek ile aynı olacağı, yani her iki durumda da bankalara olan güvenden kaynaklı olarak mağdurun aldatıldığı göz önüne alındığında, unsurları eksik veya sahte çekle işlenen dolandırıcılık suçunun da TCK m.158/1-f kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir.


Önceden doğmuş bir borç sebebiyle, borçlu tarafından alacaklıya sahte çek verilmesi halinde, mağdurun zararı önceden doğmuş borçtan kaynaklandığı ve bu nedenle de sahte çek vermek suretiyle gerçekleştirilen hileli hareketten kaynaklanan bir zarar bulunmadığı için dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır. Nitekim Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 04.02.2019 tarihli, 2017/14631 E. ve 2019/305 K. sayılı kararında; “… ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/03/1998 tarih ve 6/ 8-69 E. K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, önceden doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde, zarar veya borç kandırıcı nitelikte davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı dikkate alınarak, bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamış, sanıkların baştan itibaren dolandırıcılık kastıyla hareket etmedikleri, suça konu sahte çeki, karşılıklı sözleşme ilişkisi kurulmasından sonra katılana ibraz ettiklerinin anlaşılması karşısında tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.” şeklinde Yargıtay’ın da bu konudaki görüşü açıklanmıştır.


Netice olarak; dolandırıcılık suçu kapsamında failin, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, iradesini esaslı şekilde hataya düşürüp kendisinin veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına yarar sağlama amacını taşıdığını, aldatma temeline dayanan bu suçun, bir zarar suçu olduğunu, iktisadi menfaat elde etmeye yönelik gerçekleşebileceğini, failin yarar elde etmesinin ve mağdurun zararının, failin hileli hareketlerinden kaynaklanması gerektiğini, meydana gelen zararın hileli davranıştan kaynaklanmaması halinde dolandırıcılık suçunun oluşmayacağını, failin bilişim sistemlerini, banka veya kredi kurumlarını araç olarak kullanarak dolandırıcılık suçu işlemesi halinin TCK m.158/1-f uyarınca nitelikli hal olduğunu, yukarıda detaylıca açıkladığımız üzere bu nitelikli halin farklı şekillerde gündeme gelebileceğini, bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması açısından, sosyal medya üzerinden sahte hesaplar oluşturularak veya gerçek bir hesap çalınarak veya sahte internet siteleri oluşturularak veya sahte ilanlar verilerek bu suçun işlenebildiğini, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması bakımından ise, bankaların olağan faaliyetlerinin veya çek gibi maddi varlıklarının kullanılması ile bu suçun işlenebildiğini belirtmek isteriz.


Son söz olarak; dolandırıcılık suçunun bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi halinde, soruşturmanın çok titiz ve ayrıntılı gerçekleştirilmesi gerekmektedir. En nihayetinde maddi hakikate ve adalete ulaşırken Dal Hukuk & Danışmanlık Bürosu olarak hukuka uygun yol ve yöntemlerin kullanması gerektiğinin farkındalığı ile vekillik görevinizi üstleniyoruz.


© 2025                                                                                  

Dal Hukuk & Danışmanlık I Av. Kerimhan Dal 

  • LinkedIn
bottom of page